Benim İlk Genelev Maceram Hüsranla Bitmedi 2 hikayesi

ALINTI

Salı günüden aramamı söylemişti. Numaranın gerçek olup olmadığından şüphe ettiğim için Pazartesi geç saatlerde aradım. Daha doğrusu çaldırıp kapattım. Kısa bir süre sonra geri döndü telefon. Arayan Ülker’di. Bir anlık tereddütten sonra açtım telefonu. Uzun uzadıya sohbet ettik. Çarşamba günü gelemeyeceğimi, çünkü para durumumun iyi olmadığını söyledim. “Sana para harcayacağını kim söyledi Çocuk?” diye çıkıştı Ülker ve “Aydın’a kadar gelecek parayı bul, sonrasını bana bırak. Tamam mı?” diye ekledi. “Tamam” dedim. “Perşembe sabahına kadar benimlesin Çocuk!” dedi gülerek.

Çarşamba günü kararlaştırdığımız saatte buluştuk. Ülker arabasıyla randevulaştığımız yerden beni aldı. Aceleyle arabaya atladım ve yola koyulduk. “Muayene oluyoruz bugün. Doktor biraz gecikti, ama sana zamanında yetiştim. Sen neler yapıyorsun bakayım Çocuk?” dedi. Söylerken üzerine bastığı ‘Çocuk’ lafı hoşuma gidiyordu. “Salim Ağabeyden 50 lira borç aldım.” dedim. “Salim kredi bankan senin, öyle mi?” dedi. “Zor zamanlarımda alırım, ‘hayır’ demez.” dedim. “İzmir’e gidiyoruz.” dedi ve anlatmaya başladı.

Salim Ağabey, genelev kadınlarının anlattıklarının hiçbirinin doğru olmadığını söyler dururdu. İlk başta Ülker’in söylediklerinin baştan sona yalan olabileceğini düşündüm, ama sonradan kendi kendime; ‘Bana ne diye yalan söylesin ki?’ dedim. Ona kendisini anlatmasını söylememiştim; o kendiliğinden başlamıştı anlatmaya. Anlattığına göre yaklaşık 2 yıldır bu işin içindeydi. Ondan önce başından 6 ay kadar süren bir evlilik geçmişti. Kocasıyla cinsel sorunlar yüzünden ayrılmıştı. Sonrasını anlatmadı. Geneleve girmesinin nedeni ve şekli saklı kaldı. Ben de sormadım; bana ne ki?

“İzmir’deki evime gidiyoruz! Bütün kazancımı alıp götüren evi beğenecek misin bakalım.” dedi. Pınarbaşı’nda, kıyıda, bahçe içinde küçük bir ev yaptırtmıştı Ülker kendine. Bütün şehirden ve gözlerden uzak görünüyordu. Ev her an kullanılmaya hazır görünüyordu. Gerçekten de içeriye girer girmez, ocağı yakıp, üzerine çay suyu koymuştu Ülker. Salonda kendimize oturacak bir yer bulduğumuzda, “Benim dünyam burası! Annem, babam, kardeşlerim; hepsi bu ev. Dünyada başka hiçbir şeyim yok, biliyor musun?” dedi. “Gerçekten mi yok?” dedim. “Gerçekten yok! Belki de böylesi daha iyi, bilmiyorum. Ailem olsaydı böyle bir yaşantıyı yaşayamazdım herhalde. Özgür bir dünyanın içinde tek başımayım ve huzurluyum.” dedi, yüzüme baktı; gülümseyerek elimi tuttu, “Sen kendini anlat bakalım Çocuk!” dedi.

“Telefonda konuşmuştuk. Benim yaşadıklarım ne ki? Yaşım henüz 17.” dedim. “Bir ay sonra okul bitiyor ve sen de özgür olacaksın, öyle değil mi?” dedi. “Kazanırsak üniversite başlayacak işte.” dedim. Avucunun içindeki elimi tutup açtı; merak eder gibi baktı bir süre ve yüzüme döndü, “Üniversiteyi kazanamayacaksın! Bu iyi olacak aslında. Çok güzel bir yaşantın olacak ve mutlu olacaksın. Bunu ben söylemiyorum; el falın söylüyor!” dedi. Ciddiye alıyordu söylerken; sanırım kendisi de inanıyordu söylediklerine. Elimi yine avucunun içine aldı ve okşadı, “Kadınları tanımalısın Mesut! Bir erkeğin mutlu olması, çevresindeki kadınları iyi idare etmesiyle orantılıdır. Çevrendeki kadınlara karşı ne kadar güçlü olursan, o kadar mutlu ve rahat bir yaşam sürersin!” dedi.

“Kadınları tanımıyorum ki.” dedim sessizce. “Tanıyacaksın! Neden bilmiyorum ama, sana kanım ısındı. Hem de benim odaya geldiğinden 2 dakika sonra. Temiz, samimi ve içten bir insansın Sen. Böyle zamanda Senin gibisi hiç bulunmuyor, biliyor musun?” deyip, birden yerinden kalktı ve üzerime çullandı. Beni koltuğa yatırdı, üzerime çöktü. Gözlerini gözlerime dikti, “Senin çok büyük bir artın var; yarağın!” dedi gülümseyerek, “Böyle bir yarağa sahip olmak için fabrikalarını vermeye hazır adamlar tanıdım ben!” diye ekledi ve eğilip dudaklarıma öpücük kondurdu. Karşılık verdiğim anda da yapıştık birbirimize. Dudaklarımız öpüşmüyor, adeta birbirimizi kemiriyorduk. Vücudu üzerimde, dakikalarca öpüştük. Yarağım uyanmıştı, pantolonumu zorlamaya başlamıştı.

Ülker üzerimden kalktı ve beni soymaya başladı. Acele etmeden gömleğimi ve pantolonumu çıkarıp katlayarak bir köşeye koydu. Yarağım donumun içine sığmıyordu artık. Tutup donumu da çıkarttı. Yarağım dimdik karşısında duruyordu şimdi. Gövdesinden tutup kavradı ve sıktı. Yüzüme baktı sonra, “Bu çok güzel bir şey, biliyor musun? Bunu kullanmasını bilir ve kadınları tanırsan, yaşantını altın bir çağ olarak yaşarsın. Bu müthiş bir potansiyel, bunu anlamalısın!” dedi, eğilip kafasına öpücük kondurdu. Sonra yere diz çöktü ve dibinden tuttuğu yarağımı yalamaya başladı. Taşaklarıma kadar iniyor, yukarısına çıkıp kafasına dil darbeleri atıyordu. Ara sıra kafasını ağzına almaya çalışıyordu, ama bunu yaparken kendini zorlamıyordu. Ancak kafası ağzına sığıyor gibiydi. Yarağım artık taş gibi sertleşmişti.

Kalktı ve kolumdan tutup sürüklercesine yatak odasına götürdü. Beni yatağa ittikten sonra üzerindekileri çıkarmaya başladı. Kısa süre sonra çırılçıplak kalmıştı. Çantasından çıkarttığı kremi alıp amına sürdü; sonra da yarağımın kafasından köküne kadar kremledi. Acele etmeden yapıyordu bütün bunları. Bacaklarını ayırarak üzerime çıktı ve yarağımı avucunun içine aldı. Kafasını amının dudaklarına sürtmeye başladı. Sonra kafasını am dudaklarının arasına yerleştirdi ve kendini yavaşça bıraktı. Yarağımın kafası alev gibi yanan amın içine doğru kayarak girmişti. Ülker derin bir ‘Ohhhhh!’ çekti ve durdu, “Ufff! Çok kalın! Amımın dudaklarını yırtıyor girerken!” dedi, yavaşça çekti kendini ve yeniden oturdu. Yalnızca yarağımın kafası amına girip çıkıyordu. Ellerini göğsüme koyup aynı yavaşlıkla inip kalkmaya başladı Ülker. Yarağımın kafasını amına alıştırıyordu sanki. İnip kalkarak yarağımı derinlerine doğru almaya başladı. “Acıyor Çocuk! Çok kalın! Ufff! Amımın dudaklarını gerdi! Ufff!” diyerek keyifli bir ritim tutturmuştu sanki. Yarağım amından kafasına kadar çıkıyor, yeniden giriyordu.

Bir süre sonra kasıklarımız buluşmuştu. Öylece durdu ve yüzüme baktı; dudaklarını ısırmıştı. “Kölesi olurum bu yarağın! Amım için yaratılmış sanki. Ufff! Acıtıyor Çocuk!” dedi. Gerçekten de Ülker’in am dudakları yarağımı sıkıca sarmıştı. İçeriye girip çıkarken am duvarlarına sürtünerek girip çıkıyordu yarağım. Oturduğunda amının dış dudakları kasıklarıma yayılıyordu. Eğilip dudaklarıma uzandı. Birbirimizi yine kemirircesine öpmeye başlamıştık. Ülker bir yandan dudaklarımı emerken diğer yandan kasıklarını çekip bırakıyor, dövüyordu kasıklarımı. Yarağım ıslak ve sıcak amın içine saplanıyordu şimdi.

“Ahhh! Canım! Ufff! Acıtıyor! Çok güzel! Evet! Harika! Beynime vuruyor acısı! Bu işte! Evet! Böyle işte! Ohhh!” diyerek, ellerini omuzlarıma koyup, yarağımı köküne kadar içine aldı ve kasıklarını kasıklarıma sürtmeye başladı. Klitorisiyle baskı yapıyordu kasıklarıma. Yarağımı santim bile çıkartmadan sürtünüyor, içinde dans ettiriyordu şimdi. “Çok güzel! Canım! Bebeğim! Harika! Yarağın harika! Ohhh! Ohhh! Ooohhh!” diyordu sürekli. Omuzlarımı tırnaklarıyla kanatırcasına sıkarken, kasıkları kasıklarımla çarpışıyordu şimdi. Yarım saate yakındır üzerimde tepiniyor, oturup kalkıyordu. Gözleri irileşmiş, yuvarlağından çıkacakmış gibiydi artık. Çığlıkları kesinlikle evin her yerinden duyuluyordu. Üzerimde bağırarak tepiniyordu, “Geliyorum! Evet! Ahhh! Evet! Aaahhh! Ohhhhhhh!” diyerek.

Yavaşladı sonra. Kasıklarıyla kasıklarıma sürtünerek aheste bir şekle soktu hareketlerini. Sürtünüyor, yarağımı içinde bir yerlere dokundurmaya çalışıyordu sanki. Sonra irileşin gözleriyle yüzüme baktı ve eğilip dudaklarıma yapıştı. Kalbi deli gibi çarpıyordu. Yarağımı içinden çıkartmadan sürtünmeye devam ederek öpüyordu dudaklarımı. Sonra başı omzuma düştü ve öylece kaldı. Kalp atışları ritimsizdi; göğsümü dövüyordu sanki. Dakikalarca soluk alıp verişlerini kontrol etmeye çalışırcasına kapandı üzerime. Amı ile yarağımı sağıyordu bu ara. Am dudakları açılıp kapanıyor, yarağımı sıkıp bırakıyordu.

Ben onu izlemekten boşalmayı unutmuştum yine. “Boşalmadın değil mi?” diye sordu yüzüme bakarak. “Yine unuttum!” dedim. “Harikasın!” dedi dudağıma öpücük kondurarak. “Amın o kadar sıkı ki, girip çıkarken yarağımın derisini yüzecek neredeyse. O giriş çıkışların keyfini yaşamaya çalışırken sen boşalıverdin.” dedim. Yarağım içinde halen kazık gibiydi, ama Ülker yavaşça kalktı üzerimden. Yarağım am dudaklarını gererek çıkıyordu içinden. Kendini yana attı, “İzin ver kendime geleyim Çocuk!” dedi. Nefesi hala düzensizdi. Sonra elini vücuduma attı. Okşayarak gezdiriyordu parmaklarını. “Çok uzun zamandır bu şekilde boşalmamıştım. Ara sıra boşalıyoruz, ama sanki rol yapar gibi. Bu hakiki boşalma onların yanında. Kalp krizi geçiriyorum sandım bir an!” dedi. Sonra yan dönüp başını kaldırdı ve yüzüme baktı. Saçlarımı okşayarak eğildi ve dudağıma öpücük kondurdu…

“Bu yarak sende olduğu sürece yatakta başka hiçbir şey yapmana gerek yok. Bir kadın zaten bu yarağı görür görmez sulanmaya başlar ve hazır olur. Gir, sik ve boşalt. Ön sevişmeye gerek bile yok, yenim ederim!” dedi. “Ülker, gerçekten de çok mu kalın benimki?” diye sordum. Yüzüme bakıp gülümsedi, “Bir genelev kadınıyla sikişiyorsun. Gün boyu bir sürü yarak giriyor bu amın içine. Sence rol yapıyor olabilir miyim?” dedi. “Buna sevindim!” dedim gülerek. “Binlerce erkek girdi bu bacakların arasına. Yemin ediyorum, bu kadar kalınını ikinci kez görüyorum. İlki benim âşık olup evlendiğim kişininkiydi. O da en az bu kadar kalındı ve daha kısaydı. Seninki ondan biraz daha uzun, emin ol. Yarağın Kralı lan bu!” deyip, yavaşça yataktan indi ve ayakta zor durur şekliyle bana baktı, “Kusura bakma Çocuk. Sen de boşalmak isteyeceksin, ama amım şu anda yırtılmış gibi acıyor. Biraz bekleyelim, olmaz mı? Çay suyu kaynamaktan bitti!” dedi.

Yataktan kalkıp Ülker’in arkasından gittim. Benim geldiğimden haberi yoktu. Çığlık atarak odadan çıktı gitti. Çevreye bakındım. Oda gerçekten de özenilerek döşenmişti. Az ama pahalı eşyalar vardı her yerde. Yarağım sertliğini kaybetmek üzereydi; benim ufaklık alınmış olmalıydı. “Hiç de bitmemiş bu su…” dedi bağırarak, “Ben işi acele tutmuşum. Hah haaa…” diye ekledi. Arkasından varıp sarıldım. Vücudunu vücuduma dayayıp başını çevirdi. Dudaklarımız birleşti yeniden. Tatlı bir öpüşme olmuştu bu. “Çay içiyoruz değil mi?” dedi. “Evet. Dudaklarımı kuruttun üzerimde tepinirken!” dedim.

Biraz sonra salonda oturmuş çaylarımızı içiyorduk. “Salim Ağabeyin sana, boşalmayıp, işi uzun tutmanı mı tavsiye etti?” dedi. “Hayır, Salim Ağabey o akşam, ‘İki dakika sonra dışarıdasın. Ebru seni boşaltır, gönderir!’ demişti.” dedim. Şuh bir kahkaha attı Ülker, “İlk gördüğümde ona söyleyeceğim, sendeki yarağın tapılacak bir yarak olduğunu!” dedi. “Bunu yapma!” dedim. Yine bir kahkaha attı ve elimi okşadı, “Biliyorum; sen bu tür sohbetleri sevmezsin ve utanırsın. Seni tanıyorum Çocuk!” dedi. Sonra gözlerini dikip yüzüme bakmaya başladı. Soru soran gözlerle bakıyor, öylece duruyordu. Elimi okşadı yeniden, “Hiç benzemiyorsun… Ona yarağı yüzünden aşık olmuştum, ama kısa sürede bitti. Yarağı hakkını veriyordu, ama kendisi bin fazlasını alıyordu benden. Fazla dayanamadım, boşandık!” dedi.

“Anlatmak zorunda değilsin.” dedim. “Woavvv! Harikasın Mesut ya. Bunu beklemiyordum, yemin ederim. Çok güzel ya. Demek, ‘Geçmişin seninle kalsın, beni ilgilendirmez!’ mi demek istiyorsun?” dedi. “Anlatarak huzursuz olacağını düşündüm bir anda. Bunu yaşamanı istemem.” dedim. “Canımsın!” dedi dudağımdan öperek. “Sen harika bir insansın, biliyor musun?” dedi, bir an durdu, başını önüne eğdi ve aniden yüzüme baktı, “Gerçekler hiç de öyle değil Çocuk! Gerçek hayatı oynayacağız seninle, tamam mı? Kıvırmadan, yılışmadan ve iplerin ucunu elden bırakmadan oynayacağız yaşam oyununu. Aşkmış, sevgiymiş, geç bunları. Çocukça şeyler bunlar. Gerçek yaşamın içinde aşk diye bir kavram yoktur. ‘Var’ diyenler yaşamın ciddiyetini kavrayamayanlar!” dedi.

Bardakları yeniden doldurup yatak odasına gittik. Çay bardakları elimizde yatakta çayımızı yudumlamaya başladık. “Bu yatakta ilk çay içen erkeksin sen Mesut. Bunu sıkça yapalım; Sen bu yatağa yakışıyorsun.” dedi. Çaylarımızı içtikten sonra Ülker yeniden girişti işe. Beni yine sırtüstü yatırmış, yarağımı yalamaya başlamıştı. Yarağım yine kısa sürede kazık gibi olmuştu. Bu kez yatağa kendisi uzandı, “Hadi gel Çocuk! Gir bacaklarımın arasına ve sik beni!” dedi. Bacaklarının arasına girdiğimde yarağımı gövdesinden kavrayıp am dudaklarının arasına sürtmeye başladı. Sıcak am dudaklarının ıslaklığı yarağımı daha da sertleştirmişti. Amının ağzında tuttu ve kendini ileriye doğru vererek yarağımın kafasını amının içine soktu, “Ufff. Acıyor Çocuk. Tahriş olmuş bu ya!” dedi.

Öylece durdum. Bacakları açık şekilde yüzüme baktı. Gerçekten de acı yüzünden okunuyordu. “Acıyorsa çıkayım?” dedim. “Hayır! Sok şu canavarı amıma, hadi!” dedi. Yavaşça yüklendim; yarağım ıslak amın içine kayarak giriyordu. “Yavaş yap! İleri geri girip çık!” dedi. O bir yandan konuşuyor, yapacaklarımı söylüyor; ben ona uyarak girip çıkıyordum sıkı amın içine. “Ufff! Acıyooorrr! Çok kalın! Yavaş Çocuk! Offf! Ufff!” diyerek derin nefes alıp veriyordu Ülker. Ben tereddütle girip çıkmaya devam ediyordum. Yavaş giriş çıkışlarla yarağımı köküne kadar sokmuştum. Öylece durmamı söyledi. Bir süre sonra altımda kalçalarını oynatarak yarağımı içinde sürttürmeye başladı. “Hadi, sik beni Çocuk! Sok yarağını köküne kadar içime! Ohhh! Evet böyle! Ohhh! Yırtıyor amımı yarağın Çocuk! Sok, evet, böyle! Offf!” diyerek omuzlarımdan tutup beni kendine çekti ve dudaklarıma yapıştı. Yeni birbirimizi kemirircesine emmeye başlamıştık.

Alttan yukarıya doğru kendini verdikçe yarağım kasıklarıma kadar amına giriyordu. “Ohhh Mesut! Sik! Yarağa doyur beni! Hadi sok! Evet! Çok güzel sikiyorsun! Ahhh! Kökle içime yarağını! Evet!” diyordu. Artık yarağımı kafasına kadar çıkartıyor, köküne kadar sokuyordum. Amı iyice sulanmıştı; daha rahat girip çıkıyordum içine artık. Sırtımdan tutmuş kendine çekiyordu vücudumu. Sonra tırnaklarını geçirmeye başladı sırtıma. “Sik beni! Sik! Daha hızlı sik erkeğim! Evet! Evet böyle! Sok odun yarağını amıma! Doyur yarağa beni! Evet! Ahhh! Aaahhh!” dedi. Bu kez çığlıkları daha da uzaklara gidiyordu. Bacaklarını iyice açmış alttan yarağıma vuruyordu kasıklarını. Ben de yükleniyordum. Kasık seslerimiz çığlıklarına karışıyordu. Yine yarım saate yakın zamandır sikişiyorduk.

Yeniden gözleri dönmeye başlamıştı. Delirmiş gibi bakıyordu yüzüme. Bu beni deli etti bir anda. Yarağımı köküne kadar soktum ve içine oluk gibi boşalmaya başladım. Ülker’in çığlıkları titremelerine, kasılmalarına karıştı. Bağırıyor, deli gibi altımda çırpınıyordu. Son damlasına kadar içine boşalttım döllerimi ve öylece attım kendimi üstüne. Ülker titriyor, irkilircesine kasılıyordu halen altımda. Am kasları yarağımı koparırcasına kasılmıştı artık. Kalbi yine ritimsiz atmaya başlamıştı. Kollarını yana doğru attı ve öylece kaldı sonra. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda ölü gibiydi. Gözleri kapanmış, derinden soluyor, gırtlağından hırıltılı sesler çıkartıyordu.

Sonra yavaşça içinden çıkıp kendimi yatağa attım. Ülker eliyle elimi tutmuş, sıkıyordu. Bir süre sonra derin soluk alıp vermeleri düzene girdi. “Bacaklarımı kapatamıyorum, iyi mi!” dedi acıyla gülerek. Yerimden doğrulup yüzüne baktım. “Yüzüme ne bakıyorsun Çocuk? Amımın ağzı açık kaldı; oraya bak!” dedi. Gerçekten de amının dudakları açılmıştı. İçindeki kızılımsı etleri görünüyordu. Eğilip amının dudaklarına öpücük kondurdum, “Harika amın var Bebeğim!” dedim. “Harika olan senin yarağın! Yolcu hanı gibi bu am, sen farkında değilsin!” dedi. Yanına uzandım. Bana doğru dönerken yüzünde acı görünüyordu. Eğilip dudaklarıma öpücük kondurdu ve dizini dikip başını eli içine aldı, “Salim Ağabeyine bir teşekkür borcum var. Seninle tanışmamı o sağladı!” dedi.

“Sen olmasan bir başkası olacaktı o gece.” dedim. “Yarağın keyfini bilen her kadın benim yaptığımı yapardı, biliyor musun Mesut?” dedi. “Nerden bileyim yav! Benim ilk tanıdığım kadın sensin. İlk siktiğim am da seninki!” dedim. “O kadar çok kadın sikeceksin ki, tahmin edemezsin. Yıllar sonra arkana dönüp baktığında böyle bir yarağın olduğu için Tanrıya şükredeceksin!” dedi. “Yarağım olduğu için mutluyum zaten!” dedim. “Ben onu demiyorum lan Hıyar! Böyle yarak kimde var ki? Onu diyorum!” dedi gülerek.

Yataktan kalktığımızda Ülker özenerek am dudakları arasına peçete yerleştirdi. Sonra ayağa kalktı ve yavaş yürüyüşlerle banyoya girdi. Arkasından baktığımda, yürürken kadının gerçekten de acı çektiğini görüyordum…

Bu yarakla işim zordu benim!

Bir cevap yazın