yurt dışında tatilde iken isveçli hatun ile sikiştim isveçliler seks yapmayı seviyor dostum

Daha önceki yazımda anlattığım Çin seyahatimden döndükten 1 ay kadar sonra Milano’ya gittim. Bir haftalık bir seyahatti. Türkiye’de geçen 1 ay içinde cinsel hayatımda ufak tefek şeyler olmuş olsa da Monica’nın bana tattırdığı hazların ve onunla geçirdiğimiz güzel zamanların etkisindeydim hala. Milano’ya varır varmaz vakit kaybetmek istemedim. İtalyan erkekleri çekicilikleriyle ne kadar ünlüyse İtalyan kadınları da benim için bir o kadar iticilikleriyle meşhur sayılırlar. Uzun boylu, zayıf, kemikli ve kaslı vücut yapıları ve kalın ses tonlarıyla bana doğal transseksüeller gibi gelirler her zaman. Yine de Çin’de düştüğüm hataya düşmemeye ve kısa zamanda güzel yanlarını keşfedip güzel bir İtalyan kızıyla farklı deneyimlere açılmaya hazırdım.

Otelim Milano’nun merkezinde yer alan dev katedral Duomo’ya çok yakındı. Doumo’nun çevresinde büyük bir meydan var. Bu meydanın çevresindeyse alışveriş merkezleri, restoranlar ve cafe’ler mevcut. Duomo meydanına açılan bizim İstiklal caddesinin daha moderni ve gösterişlisi sayılabilecek bir cadde var. Bu cadde boyunca da bir çok mekan ve dünyaca ünlü markaların mağazalarını bulmak mümkün. Dünyanın moda başkentlerinden birinin en meşhur alışveriş caddelerinden birinde olunca doğal olarak sokaktan geçenlerin yuzde 40’nın Fashion TV’de yer alan modeller gibi olduklarını, onlar gibi giyinip onlar gibi yürüdüklerini görebiliyorsunuz. Geriye kalan yuzde 10 normal İtalyan halkı, yuzde 50 ise dünyanın her yerinden gelen turistler diyebiliriz.

İlk gece hemen dışarı attım kendimi. İtalya’da yaşayan iş arkadaşlarımla mekanları gezmeye her mekanda bir iki şey içip potansiyel ortamları dolaşmaya başladık. Ben İtalyan kadınlarına kafayı takmıştım ve birbirinden güzel diğer milletlerin kadınlarıyla hiç ilgilenmiyordum bile. İtalyan arkadaşlarım ağızlarının içine düşen birer turist kızı kapıp kaçtıklarında ben gece boyunca İtalyan kadınları tarafından terslenmiş olarak mahsun bir şekilde otel odama dönmüştüm. Sürekli bizim gibi kavruk İtalyan erkekleriyle yaşayan İtalyan kadınları daha çok kuzeyli erkeklerden hoşlanıyorlardı. Üstelik Türk’leri de ayrıca sevmiyorlardı maalesef. Bunu o gece deneyimlerle öğrenmiştim.

Otel odama döndüğümde can sıkıntısından internete girdim. Bir İtalyan kızla tanıştım ve sohbet etmeye başladık. Üniversite öğrencisiydi. Floransa’lıydı. Milano’da öğrenci evinde kalıyordu. İşte tam aradığım şey diye düşündüm ve sohbet etmeye başladık. Bu fırsatı kaçırmamak için arkadaşlarımdan birine mesaj atıp bu kızı tavlamak için ne yapmam gerekir diye sormuştum. Hata yapıp bu fırsatı da kaçırmak istemiyordum. Arkadaşımdan çok net bir cevap geldi. “Öğrenciyse para teklif et, kesin kabul eder” yazmıştı. Ben yanıt vermedim ama hemen karşı çıktım içimden. Sonuçta normal bir öğrenci kız. Para teklif edersem kesin sinirlenecektir diye düşündüm. Üsteklik daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi para ile yapılan karşılıklı hislerin ve arzuların olmadığı bir sekstense elime boşalmayı tercih ederim.

Ne kadar güzel ve tatlı sohbet etsek de kız kesinlikle görüşmeyi kabul etmedi. Artık ümidi kesmiştim. Arkadaşımın haklı olup olmadığını görmek için kıza 100€ teklif ettim. Cevap hiç gecikmedi “Hangi oteldesin? Sabah erken çıkmam lazım dersim var” diye soruyordu. Ancak ben kendisine teşekkür edip sohbeti sonlandırdım. Bu beni oldukça şaşırtmıştı. Gecemin geri kalanını sosyal bir deneye adadım ve internette tanıştığım tüm öğrenci İtalyan kızlarına 3. cümlede para teklif ettim. Büyük bir çoğunluğu hemen kabul etti. Bazları ise parayı az buldu. “Sen beni orospu mu sandın?” diyerek sinirlenen en fazla bir kaç kişi olmuştur. En azından yeni kültürel bir detay öğrenmenin keyfiyle yalnız uyudum o gece.

Ertesi gün şehri gezmeye karar vermiştim. Sabah güzel bir kahvaltı yapıp Duomo meydanına gittim. Biraz vakit geçirip insanları gözlemlemek istiyordum. Meydana bakan cafelerden birinde oturup kadife gibi köpüklü muhteşem cappuccino’mu içmeye başlamıştım. Meydanda aralıklarla nostaljik görünümlü yüksek elektrik lambaları vardı. Bu elektrik lamlarının çevresine basamaklar şeklinde oturacak yerler yapılmıştı. İnsanlar buralarda oturuyor dinlenip çevrelerini seyrediyordu. Kalabalığın arasında bembeyaz teni, sapsarı uzun saçları, pembe dolgun dudakları, masmavi gözleri ve yaklaşık 170cm kadar boyuyla spor giyimli güzeller güzel bir kız dikkatimi çekti. Altında çok kısa bir şort, Converse ayakkabılar, üstünde ise büyük ve dolgun memelerini ortaya çıkaran göbeğindeki taşlı zarif piercing’in de bir miktar gözükmesine olanak verecek şekilde kısa kollu bir t-shirt bulunan bir afetti ve kesinlikle İtalyan değildi 🙂 Kuzey ülkelerinden ya da Amerika’dan olması muhtemeldi. Kız elinde telefonla yavaşça yürüyor. Sürekli telefonunu kurcalıyor, çevresine bakınıyor tekrar telefonunu kurcalıyordu. Yardıma ihtiyacı olduğu açıktı. Yardımsever bir Türk evladı olarak bu kızcağızı yardımsız bırakmak olmaz diyerek hesabımı ödeyerek hemen kalktım.

Kızdan gözlerimi ayıramıyordum ama çok da belli etmemeye çalışıyordum. Bahsettiğim basamaklardan birisine oturmuştu bile. Ona doğru yaklaşırken nefesimi kesecek kadar güzel bir teni ve saç rengi olduğunu gördüm. Oturunca kısa şortu biraz daha kısalmış ve dolgun poposu bir kısmını açıkta bırakmıştı. Çok biçimli, güzel ve uzun bacakları güneşte bir miktar koyu renk almıştı. Başını hafifçe öne eğmiş telefonunu kurcalıyordu. Ben sağ tarafında kalıyordum ve saçlarından dolayı yüzü tam göremiyordum. Benim yaklaştığım tarafında bir kişilik yer boştu ve diğer yerler doluydu. Şans yüzüme gülümsüyordu kesinlikle. Şansın bu teklifini geri çevirmedim ve doğal bir şekilde gidip yanına oturdum.

Bir süre çevremi seyrettim. Ben de cep telefonumu açtım ve twitter’ı kurcalamaya başladım. Sıkıntısının ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ancak o sadece huzursuz bir şekilde telefonunu kurcalıyordu. Bir süre sonra internete bağlanmaya çalıştığını ancak kendi ülkesine ait hattı kullandığı için sorun yaşadığını anlamam zor olmadı. Yüzüme en güzel gülümsememi yerleştirip “İnternet ister miydin?” diye sordum bir anda. Önce anlamadı yüzüme baktı bir sadece, şaşkın bir ifadesi vardı sanırım. Sanırım diyorum çünkü “Aman Allah’ım, bunlar nasıl gözler, bu nasıl bir yüz” diye içimden bir ses çıkmış aynı anda nefessiz kalacak şekilde göğsüm sıkışmıştı. Onun şaşkınlığı ile benim yaşadığım çarpılma etkisi geçince “İnternet” diyebildim. “Benimkinden bağlanmak ister misin? İstersen hotspot olarak açabilirim. Sorun yaşadığını gördüm ve yardımcı olmak istedim sadece” dedim. Kızın o anda yüzündeki samimi ve içten gülümseme vücudumdaki tüm yağ zerrelerinin erimesine sebep olmuştu. “Çok sevinirim. Benim ki nedense bir türlü bağlanmıyor ve sınav sonuçlarım açıklanmış. Onlara bakmak istiyorum çok önemli benim için” demişti. Ben hızla gerekli işlemleri yaptım ve o da sınav notlarına baktı. Onu gayet memnun eden sonuçlardı sanırım. Zira bütün huzursuzluğu geçmişti ve yüzünde çiçekler açmıştı sanki. Gerçi hiç bir çiçek onu normalde olduğundan daha güzel ve çekici kılamazdı herhalde. Yaklaşık 45 dakika kadar sohbet ettik. Bu arada cafelerden birine geçmiş ve bir şeyler içmeye başlamıştık. Adı Sara’ydı. İsveç’liydi ve lise son sınıf öğrencisiydi. Okul gezisiyle gelmişlerdi. 18 yaşındaydı ama hem vücuduyla hem de karakteri ve zekasıyla inanılmaz olgun bir kızdı. Geçen seferki deneyimden sonra artık paranoya yapmıyordum. Çok güzel kızları çeken bir şey olmalıydı bende. Sara’yla konuşurken egom tavan yapıyordu resmen. Gözlerimi ondan alamıyordum ama güneş gözlüğü olduğundan dolayı o arzu dolu bakışlarımı göremiyordu büyük ihtimalle. İyi bir şey miydi kötü mü bilemiyordum. Ama bu kadar güzel bir kız eminim ki hayatının her anında arzu dolu bakışların onlarcasıyla yaşamaya alışmıştır. Gözlüklerimin bunu engelliyor olması bir artı bile sağlayabilirdi belki. Ben onunla akşama kadar neler yaparız diye aklımda planlar yaparken yaklaşık 20 kişilik bir öğrenci grubu bize doğru yaklaştı. Hepsi sarışın, beyaz tenli, kızlı ve erkekli bir gruptu. Başlarında da kendilerinden bir kaç yaş daha büyük muhtemelen 22-23 yaşlarında iki kız daha vardı. Sara’ya selam verdiklerinden onun birlikte geldiği öğrenci gurubu olduğunu anlamıştım. Sara dışında diğer bütün ekip oldukça çocuksu gözüküyordu. Üstlerinde çok daha spor ve gösterişsiz kıyafetler vardı. Sara’nın onların arasında en popüler kız olduğu her halinden belliydi. Bütün ekipten ve özellikle başlarındaki muhtemel öğretmenlerden şaşkın, kızgın bakışlar bana saplanıyordu. Gülümsedim, selam verdim ama gözlerini ayırmayan sert bakışlar dışında başka bir yanıt alamadım. Bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Aralarında İsveç’ce bir şeyler konuştular. Ne konuştuklarını anlayamamıştım ama sert tonda bir konuşmaydı. Sara benden çok özür dileyerek yüzünde üzgün bir ifadeyle ekibe katıldı ve onlarla birlikte uzaklaştı. Ben arkasından bakakalmış ve ne olduğunu dahi anlamamıştım. Yükselen egom yerlere düşüp param parça olmuştu bir anda.

Gün içinde farklı mekanlarda bir kaç kızla daha tanıştım. Sohbet ettim, gezdim. Ancak aklım Sara’da kalmıştı. O denli bir güzellik, kolay kolay akıldan çıkacak gibi değildi. Akşam üstüne doğru yine Duomo meydanı civarına dönmüştüm. Meydanda büyük bir kalabalık vardı. Polis arabaları, itfaiye, bir kaç ambulans, özel tim araçları ve yüzlerce insandan oluşan bir izleyici kalabalığı. Özel tim ve polis meydana çıkan metro girişlerini kapatmışlardı. Olayı izleyen turistlerden birine neler oluyor diye sordum. Meydanın altındaki metro istasyonunda bir rehine eylemi olduğunu söyledi. Benim hiç neler oluyor diye bekleyecek enerjim yoktu ama şaşkın Avrupalı’lar büyük hayretler içerisinde meydana toplanmış bekliyorlardı. Buranın tadı kaçmıştı ve ben yorulmaya başlamıştım. Otelime döneyim bari diye düşünürken kalabalığın arasında Sara’yı gördüm. O kadar dikkat çekiciydi ki fark etmemek imkansızdı. Diğer öğrenci grubu merakla olayları izlerken Sara onlardan 20 metre kadar uzakta kalabalığın biraz dışında yine telefonunu kurcalıyordu. Belli ki olanlar benim gibi onun da ilgisini çekmiyordu. Yanına doğru yaklaştım. “Merhaba, günün nasıl geçti?” diye sordum. Beni görünce bir an şaşırdı sonra mutsuz yüzünde güzel bir gülümseme belirdi. Öğrenci grubunu işaret ederek “Bunlarla nasıl olabilir ki? Gayet sıkıcıydı.” dedi. Evet tam olarak aradığım da buydu. Sıkılmış ve eğlence arıyor olması benim için iyi bir fırsattı. “Gel benimle” dedim hem gülümseyip hem de başımla meydanın diğer tarafını göstererek. “Beni bırakmazlar. Zaten bugün ortadan kaybolup seninle vakit geçirdiğim için hala kızgınlar bana.” dedi. Başlarındaki yaşça büyük kızları gösteriyordu göz ucuyla. Okul gezisinden onlar sorumlu oldukları için kızmışlardı anladığım kadarıyla. Biz tam konuşurken öğrenci grubundan Sara’ya seslendiler. “Sara buraya gel, kaybolma yine” diyorlardı. Sara, “üzgünüm ama gitmem gerekiyor. Daha fazla gerginlik çıksın istemiyorum” dedi mavi okyanuslara benzeyen gözleriyle derin ve mutsuz bakarak. Elindeki telefonu tek hamlede kaptım. Ne yaptığımı anlamadığı için irkildi biraz. Sonra numaramı yazarak kendi kendi telefonumu çaldırdım. “Eğer bir şekilde fırsat bulabilirsen ara beni, çok eğleneceğiz söz veriyorum” dedim, telefonu hızla geri uzatırken. Telefonunu aldı, bu hareketim onu biraz ürkütmüştü belli ki, başını iki yana sallayarak “üzgünüm, olmaz” dedi hızla uzaklaşırken. Sonra gruba bir şeyler söyledi. Tüm grup meydandan yavaşça ayrıldılar.

Ben de lezzetli İtalyan yemekleri ile orgazma yakın bir haz yaşadıktan sonra otel odama çekildim. Yorucu bir gündü. Üzerimdekileri çıkardım. Küveti sıcak su, banyo tuzları ve köpükle doldurup içine girdim. Telefonum su geçirmez olduğu için rahatlıkla kullanabiliyordum. Son zamanlarda en büyük keyfimdi sıcak küvette dinlenirken telefonda oyun oynamak ya da internette gezinmek. Yorgunluğun ve sıcak suyun etkisiyle gözlerim kapanmaya başlamıştı ki kayıtlı olmayan bir numaran mesaj geldi. Sara’dan olduğunu umarak hemen açtım mesajı. “Sadece 2-3 saatim var? Neredesin? Sara” yazıyordu mesajda. Bir anda bütün uyku halim dağılmıştı. Bayramda onlarca hediye almış bir çocuk edasıyla aptal ve şaşkın sırıtarak yanıt yazdım hemen köpüklü ellerimle. “Otel odamdayım. Duomo meydanına oldukça yakınım. Nerede buluşalım? 15 dakikaya hazır olurum” yazdım. Kısa bir süre sonra yanıt geldi “Odanda! Otelin adı ne?”

Yaklaşık 10 dakika sonra resepsiyondan arayıp misafirim Sara Hanım’ın geldiğini söylediler. Yukarı göndermelerini rica ettim. Küvetten çıkmış, kurulanmış, saçlarımı taramış, parfümümü sıkmıştım. Ancak üstüme belden aşağı sadece bir beyaz havlu sarmıştım. Kapıyı o şekilde açtığımda tüm ihtişamıyla karşımdaydı. Gözlerindeki mavi okyanuslar arzu rüzgarlarıyla dalgalanmış, köpürmüştü sanki. Beni görünce dudağını ısırarak ve usulca bir adım atarak bana yaklaştı. Daha kapıyı bile kapatmadan elimi başının arkasından boynuna diğer elimi beline koyarak pembe, dolgun dudaklarını öptüm, öptüm, öptüm. Onu duvara dayamıştım, bir bacağını kaldırıp elimle desteklemiştim. Ben bacak arasına doğru girmiş, çıplak vücudumu onun ince t-shirtlü vücuduna yapıştırmış zevkle, arzuyla öpüyordum o dudakları. Dudakların tadı olur mu? Evet bazı kadınlarda olur. Sara’nın da dudakları şeker gibiydi. Ya da benim beynim öyle algılamak istiyordu. Elimle uzun şekilli güzel bacaklarını, kalçasını, belinin ve göbeğinin açılan yerlerini okşuyordum. Orada kapı açık olarak ne kadar kaldık bilmiyorum. Sonra onu öpüp okşamayı hiç bırakmadan yatağa doğru yöneldik. Ayağımla kapıyı ittirip hızla kapanmasını sağlamıştım. Üstündeki her şeyi yırtıp parçalamak için hayvansı bir arzu duyuyordum ama zor durumda kalacağını bildiğim için yapamadım. Üstündekileri elimden geldiğince yırtmadan çıkarmaya çalıştım. Zaten 4 parça olan kıyafetleri kısa sürede odanın her bir kenarına fırlatılmış benim havlum ise çoktan yeri boylamış ayaklarımın altında kalmıştı.

Ben genelde sevişmeye yavaşça her noktanın her detayın tadını doya doya çıkararak başlamayı severim. Diğer yazlarımda da fark etmişsinizdir bunu. Ama Sara’da böyle olmadı. İkimizde hayvanlar gibi hırlamaya birbirimizi ısırmaya başlamıştık. İçimizdeki canavarlar bizi ele geçirmişti. Sanırım diğer arkadaşlarından dolayı birbirimize yasaklı olmamız bu birlikteliği daha da arzulu hale getirmişti. Onun arkadaşlarından nasıl kurtulup geldiğini dahi bilmiyordum. Muhtemelen bir çok risk almıştı. Tabii ki o anda bunları hiç düşünmüyordum bile. Zaten tek kelime bile konuşmamıştık.

Sadece hırlıyor, inliyor, bağırıyor, ısırıyor, bir birimizi öpüp ısırıyorduk. O yatakta sırt üstü yatıyordu. Ben de üzerindeydim. Göğüsleri hem iri hem çok diri ve topluydu. Uçları çok açık renkli pembemsiydi. Oldukça ideal büyüklükleri vardı uçlarının. Onları ellerimle ve ağzımla parçalıyordum. Her zamankinden daha sert ve iri hale gelen penisimi amına o kadar sert ve hızla soktum ki dışarı sıvı fışkıracak sandım. Zaten ben daha sokmadan amının altından poposuna doğru akmaya başlamıştı bile. Hiç durmadan yavaşlamadan siktim. Altımda kıvranıyor, inliyordu. Penisimi bazen o kadar sert sokuyordum ki testislerim poposuna çarpıp sesler çıkarıyor Sara’nın çığlık atmasına sebep oluyordu. Bu kadar arzuyla sikişmeye başlamak kolay değildi. Kısa sürede boşalacağımı anlamıştım ki Sara benden önce titreyerek ve kıvrılarak boşaldı. Şiddetli ve gösterişli bir boşalmaydı. Ben içinden çıkmış erkenden boşalıp bu güzeller güzeli hatunun tadını çıkarmaktan kendimi alı koymaktan kurtulmuştum. Titremeleri geçtikten hemen sonra gözlerini açtı. O mavi gözlerle içimi titretiyordu. Hiç konuşmadan beni yatağa sırt üstü yatırdı bir kedi edasıyla penisime yaklaştı ve ağzına aldı. Amının sıvılarını penisimin üstünden son damlasına kadar kedi gibi yaladı. Bundan büyük bir zevk almıştı. Daha sonra penisimi açlıkla ve hızla emmeye, yalamaya ve ısırmaya başladı. Oldukça sertti, hatta canımı acıtıyordu ama bu çok hoşuma gitti. O anda tam olarak istediğim olabildiğince sert olmaktı benim de. Penisimi emerken okyanus mavisi gözleriyle bana bakıyordu. Hiç unutamayacağım hayatımın en güzel manzaralarından birisiydi bu. Yüzü, saçları ve teni o kadar güzeldi ki, özene bezene yaratıldığı çok belliydi. Penisim ağzının içinde emerken o manzarayı görmek eşsiz bir zevkti. Uzun süre devam etti. Boşalacağımı hissettiği zaman yavaşlıyor sonra tekrar hızlanıyordu. Beni en şiddetli şekilde boşaltmaya niyetliydi ve işini çok iyi biliyordu. Kasıklarımda biriken alev topları penisim boyunca bir volkan gibi ilerlemeye başlamıştı ve artık bunu durdurmak imkansızdı. Başımı sallayıp kendimi geri çekmeye çalıştım ama o penisimi bırakmadı tüm kuvvetiyle emmeye ve yalamaya devam ediyordu. Titriyor ve kasılıyordum. Ağzının içine öyle şiddetli patladım ki o anda gözüm karardı. O ise emmeye devam ediyordu. Emildikçe sanki sonsuza kadar boşalacakmışım gibi hissediyordum. Titreyerek inliyor, muhtemelen bağırıyordum. Zevkten gözüm dönmüş, başka bir boyuta ışınlanmıştım sanki. Penisimdeki son damla meniyi de sonuna kadar emene kadar beni bırakmadı. Gözümü açtığımda yüzünde kocaman mutlu, tatmin olmuş bir gülümseme ve kocaman gözleriyle beni seyrediyordu.

Bana yaşattığı bu hazzın karşılığını mutlaka vermeliydim. Penisim hala sert sayılırdı ama henüz sikişmeye hazır değildi. Onu daha sert sikmek istiyordum. Penisim olmadan da neler yapabileceğimi göstermek için bu defa ben onu yatağa sırt üstü yatırdım ve başımı bacak arasına gömdüm. Amı da diğer her noktası gibi oldukça güzeldi. Rengi koyu değil, teninin rengindeydi. En ufak bir tüy belirtisi yoktu. Hatta bütün vücudunda hiç tüy yoktu. Doğuştan epilasyonlu gibiydi bu doğal olamayacak kadar güzel, fabrika yapımı hatun. Amının dolgun ve güzel dudakları vardı. Amına hiç kibar davranmadım. Öyle kuvvetli emiyor, ısırıyor, dilimle en hassas yerlerine bastırıyordum ki ellerimle kavradığım vücudu ve kalçaları istemsizce kıvranıyordu. Klitorisini tüm gücümle emip şişiriyor sonra ısırıyordum. Çığlıklar atıyordu. Bir taraftan da önce iki sonra üç parmağımı amına sokmuş, içinde parmaklarımı olabildiğince kıvırmaya çalışmış amının iç duvarlarını zorlayarak sokup çıkarıyordum parmaklarımı. Ben bunları yapıp onu delirtirken 69 pozisyonuna geçtik. Yeniden taş gibi olmuş penisimi ağzına aldı. Biraz emmek için çabaladı ama artık kendinde değildi. Zevkten çıldırıyordu. Penisim ve testislerim yüzüne, ağzına boynuna yapışıyordu. Ben amını parmaklar ve klitorisini olanca haşinliğimle parçalarken o iyice kendinden geçmişti. Derken şiddetle titremeye başladı. Beni bacaklarımdan ve popomdan ittirmeye çalışıyordu. Gücü yetmedi tabii ki. Kendi haline boşalmaya bırakmayacaktım bu defa. Bacaklarımı iyice sert bir şekilde tutup yaptığım işe devam ettim. O titreyip çığlıklar atıp benden kurtulmaya çalıştıkça ben amının duvarlarını zorlamaya ve klitorisini emmeye devam ediyordum. Ardından olan oldu amından sular fışkırmaya başladığında vücudumun altında şok geçiriyormuşçasına titriyor ve çığlık atıp inliyordu. Sular geldikçe ben devam ettim. Artık iyice kendinden geçmişti. Yavaşça üstünden kalktım. Hemen bebek gibi kıvrıldı. Ben de banyoya gidip am sularıyla kaplanmış yüzümü ve ter içinde kalmış vücudumu yıkamak için duşa girdim.

Amacım sadece terimi atmaktı. Daha yeni girmiştim ki taş gibi vücuduyla kapıya gelmişti bile. Bana yaklaştı, duş jelini eline döküp vücudumu köpürtmeye başlamıştı. Yine taş gibi olmuş penisim bir elindeydi. Diğer eli vücudumun her noktasında geziniyor kaygan bir tabakayla birlikte eşsiz bir haz bırakıyordu. Bende onun vücudunu okşamaya köpüklemeye başlamıştım. Vücudumda gezen eli popoma yaklaşmıştı. Elini popo deliğime sürdüğünde irkildim ama zaman zaman hoşuma giderdi dokunulması. Bu da o anlardan biriydi sanırım. Penisimin elinin içinde daha da sertleşmesinden cesaret bulmuş olacak ki kaygan parmağını sokmaya çalıştı. Ben bunu anladığım anda hemen elini kavradım ve çektim. Bileğini öyle sert kavramıştım ki hem korkmuş hem de hoşuna gitmişti yüzünde “ben yaramaz bir kızım, ver benim cezamı” bakışı vardı. Ben de “nasıl istersen” bakışı ve pis bir gülümseme ile onu domalttım ve zaten vücut jeli ile oldukça kayganlaşmış taş gibi penisimi göt deliğine sokuverdim. Hiç acımıyor, hızla ve sert bir şekilde sikiyordum daracık götünü. Bir taraftan inliyor bir taraftan parmaklarıyla amını okşuyor kendini parmaklıyordu. Ben gösterişli kalçalarına sert tokatlar attıkça çığlık atıyordu. Kalçaları kızarmış hatta morarmaya başlamıştı. Sıcaklıklarını elimle hissedebiliyordum. Bazen o elimi alıyor olanca gücüyle ısırıyordu ama sonra inlemek ve çığlık atmaktan devam edemiyordu. Önce yine o boşaldı. Boşalır boşalmaz penisimi götünden çıkardım hızla tekrar sabunlayıp yıkadım ve yarıda kalan işime amından devam ettim. Banyoda sular ve köpüklerle doyasıya sikiştik. İkimizde tükenecek kadar yorulmuş nefes nefese kalmıştık. Üstümüzden sular akarken bile terlemiştim sanki. Bütün yerler su ve köpüğe bulanmıştı. Boşalacağımı anladığı zaman hızla geri döndü penisimi ağzına alıp yine son damlasına kadar emdi her şeyimi. Sanki kasıklarımı, içimi her şeyimi emmiş gibi hissediyordum. Ayakta duracak gücüm dahi kalmamış, diz bağlarım çözülmüş, gözüm kararmıştı.

Banyodan çıktık. Tam üç saat geçmişti geldiğinden beri. Saati görünce çok aceleyle kurulandı, kıyafetlerini odanın her bir köşesinden toplayıp giyindi. Bana teşekkür etti. Son bir defa uzunca öpüştük ve ben hala çıplak bir şekildeyken, o hızla çıkıp gitti. Sara’yı bir daha göremedim. Bir kaç kez mesajlaştık ama devamı olmadı.

Daha Milano’da geçirecek günlerim vardı ama bu deneyimin ve doymuşluk hissinin üzerine kalan günlerimde Milano çevresindeki Como Gölü, Venedik ve diğer eşsiz güzellikteki yerleri gezip, yemeklerin tadını çıkarak arkadaşlarımla eğlenerek geçirdim. Hatta son üç günümde bana eşlik eden bir de kız arkadaşım olmuştu ama Sara ile yaşadıklarımdan sonra o kısmı anlatma ihtiyacı bile gereksiz sanırım.

Bir cevap yazın